Ozan Sağdıç Durmaya Övgü: "Kımıldama, Kıpırdama, Kıkırdama Çekiyorum!"
Mahalle oyunlarımızdan biri tıp oyunuydu. Hareket halindeki herkes tıp çağrısıyla dururdu. Kımıldayan oyun dışı kalırdı. Kıpırdamamaya eşlik eden kıkırdama ve olduğun yere kazık çakmış olmak, sabitlenmek nedense ilgimi çekerdi.
Oyunlarımızdan bir başkası karagöz-hacıvat oynatmakla bana düştü. Çizgi ya da fotoromanları şerit halinde kesip birleştirmek ve perdenin iki yanındaki çubuk arasında dolaştırıp seyircilerime sunmak meraklarım arasındaydı. Daha sonra dönemin Hayat ve Ses dergilerindeki sinema tanıtım yazılarında kullanılan film karelerini seçip-kesip kareli defterime yapıştırmakla oyunum devam etti.
Aslında farkında olmadan hareketli görüntü ile sabit görüntü arasında gidip gelmişim. Son kararım içinde an’ları barındıran fotoğrafçılık oldu.
Taşlaşmış, donmuş haliyle fotoğraf karesi bakanı durmaya, mola vermeye, düşünmeye zorlar. Durup ağaç dalından bir yaprak koparmak, koparılanı ellemek, incelemek gibi… Bu haliyle kontrol bakanda, sunulan izleyici topluluğundadır.
Zaten hareket edenin durması, duranın harekete geçmesi bir çekicilik barındırır. Kurmalı oyuncakları aklınıza getirin. Hareket ile durma arasında oyun sürer gider. Kurgu masasındaki ileri-geri, dur-devam oyunu gibi. Yeni tekniklerle birlikte film, video izleme de kurgu masasını taklit etme fırsatını yarattı. Filmden kareler yakalayıp dondurmak, bir çeşit filmden fotoğraflık an’lar koparmak, çekmek gibi oldu. Filmin kendisi de hareketlendirilmiş kareler toplamı olduğuna göre...
Daha başında fotoğraf çekme eyleminin kendisi de durma eylemini kışkırtır. Fotoğrafçının çekim sırasındaki durma hali çevresindekileri de o yöne bakmaya iter. O bakış; sergilenen, sunulan fotoğraf eseri ile sürer gider. Hatta bakışla beraber fotoğraf; içerdiği anlamı ve onu destekleyen kompozisyon düzenlemeleri yardımıyla harekete bile geçer.
Kabuki Tiyatrosu
Resim, sinema gibi fotoğraf da üç boyutlu hayatın yüzey üzerinde sanki canlıymış hissini verme eylemini örgütler. Nedeni, koparılan hayat parçasının (görüntü) ölü gibi olmasıdır. Bu örgütlenme sırasında somuttan yaratım sürecini barındıran soyuta sonra tekrar somutun yeni haline döneriz. Esere bakan, canlıymış gibi duran yeni somutu kendi soyutuna dönüştürür. Sonra düşünür, düşünür...
Eski tip sinema seyircisi, durup fotoğrafa bakan düşünceli izleyici kadar şanslı değildi. Eski halleri ile Beyoğlu’ndaki Fitaş’tan, Atlas’dan film bitimi ayrılırken dışarının aydınlık dünyasına ulaşmanın gecikmesini dilerdim. Dar koridorların, merdivenli geçişlerin barındırdığı karanlık filmi yorumlamak için son fırsatlardı çünkü.
Bugünün bol ışıklı dünyasının yeni film izleme teknikleri ile (DVD, Video) izleyici de aktif, bilinçli hale geldi. İzleme ortamının karanlık hali eski gizemini yitirdi.
![]() |
Walter Murch |
KABUKİ TİYATROSU VE POZ KESMEK
“Bir aktörün oyunu aniden hareketsiz, anıtsal bir duruş halinde taşlaşır. Mie denilen bu duruş, önemli bir sahnenin doruk noktasını belirmekte ve özetlemektedir.”
Walter Murch, Göz Kırparken isimli kitabında Japon Kabuki Tiyatrosu’nu bu sözlerle açıklıyor. Bizim meşhur ”karar anı”, Kabuki’de mie (poz), mie yapmak (poz kesmek) olmuş gibi. Duyguların zirveye çıktığı an yani. Sadece duygular mı, güçlü yüz ifadesini destekleyen beden parçalarının geometrik ifadesine ne demeli!
Seyirciler poz öncesi ve sonrasında övgü dolu sözlerle aktörün adını bağırırlarmış. Çok sayıda poz ve her pozun sahibi olan aktör varmış.
Çok sayıda karar anı, her anın ustası olan çok sayıda fotoğrafçı gibi.
İbrahim Akyürek İFSAK BLOG Temmuz 2025