"Çalışan ben, tüketen beni kıskanır." John Berger

Nisan 06, 2025

Hak, hukuk, boykot

 

 Hak, hukuk, boykot

1832 Norfolk doğumlu Charles Cunningham Boycott, Birleşik Krallık ordusundan kendi isteğiyle ayrıldığında yüzbaşı rütbesi taşıyordu.

O çağda krallığa bağlı İrlanda’ya yerleşti ve çiftlik kâhyası oldu. 1879’da Mayo bölgesinde Erne kontu ve toprak ağası John Crichton’un tarım arazilerini işletiyordu.

Tarihe soyadıyla geçecek “abluka” eylemi, işte o köyde, o yaz patladı.

Henüz hasat başlamamıştı. Ama tarlalardaki ürün öylesine cılızdı ki milliyetçi Tarım Partisi başkanı ve “İrlanda’nın taçsız kralı” diye anılan Charles Stewart Parnell’in çağrısıyla örgütlenen köylüler; Erne kontunun toprak kirasından sadece bir yıllığına, yüzde 25 indirim yapmasını istediler.

Kont Crichton, öneriyi reddetmekle kalmadı. Aktif kâhya, emekli Yüzbaşı Boycott’u kiralarını ödemeyen köylüleri mülkünden sürmek ve hasatı kiralık tarım işçilerine yaptırmakla görevlendirdi. Zaten yoksul köylüler evlerinden ve tarlalarından atılacaktı.
 
UĞRADIĞI HEZİMETLE ANILMAK

Yüzbaşı Boycott, yanına silahlı adamlarını alıp yola çıktı. İngiliz askerlerin korumasında gelen kiralık tarım işçileriyle Lough Mask köyünde buluşacaktı.

Oysa örgütlü köy halkının gözü, cılız hasadın tamamını feda edecek kadar kararmıştı. Lough Mask’ı tahkim edip ablukaya aldılar. İngiliz askerleriyle gelen kiralık tarım işçileri geç kalınca; kâhya Boycott ve adamlarını köye sokmadılar. Yakın tarihin “boykot” denilecek ilk direniş eylemi, işte böyle başladı.

Mine G. Kırıkkanat    Cumhuriyet 

 
Az Bilinen Enteresan Bilgilerde Bugün: 
'Boykot'' Kavramının Ortaya Çıkış Hikayesi! 

Zonguldak

uyuşturucu / söyleşi

 

  Farelerle ilgili yapılan deneylerden örnek vereyim. Klasik deneyde farelerin önüne iki seçenek konur: biri sade su, diğeri eroin ya da kokainle karıştırılmış su. Genellikle, fareler uyuşturuculu suyu tercih eder ve birkaç hafta içinde aşırı doz nedeniyle ölürler. Bağımlılığa dair bildiğimiz hikâye işte tam da budur: Maddeyi deneriz, hoşumuza gider, daha fazlasını isteriz ve sonunda bağımlı hale geliriz. Ancak 1970'lerde Profesör Bruce Alexander bu tabloyu sarsan çok önemli bir deney yaptı. Sorunun kimyasalda değil, kafeste olduğunu varsaydı. "Rat Park" adını verdiği ortam, fareler için adeta bir ütopyaydı: Sosyal etkileşim, bol yiyecek, oyun alanları ve çiftleşme imkânı vardı. Aynı zamanda farelere hem sade su hem de uyuşturuculu su sunuldu. Ve sonuç çarpıcıydı: Mutlu ve bağlı yaşayan fareler uyuşturuculu suya neredeyse hiç dokunmadı.  

Nisan 05, 2025

 16 Mart 2025

 

“Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”  

16 Mart 2025 “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız”

Barrack’ın Türkiye hedefi
Aslında Barrack, Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un 16 Mart’taki Erdoğan-Trump telefon konuşmasını “dönüşümsel” diye yorumlamasına uygun bir “yeni Türkiye” programı açıklıyor.

Böylece Trump’ın Erdoğan’a “Bölgesel politikalarımızda sizinle çalışacağız” demesinin de içeriğini dolduruyor.

Mehmet Ali Güler   Cumhuriyet
 

https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-guller/barrackin-turkiye-hedefi-2315961 

        

6 Ağustos 1945 Hiroşima < 6 Ağustos 2025; İmparatorluğa Lanet Günü

 

Devrek > Almanya

AKP’li Mesut yine ters köşe

Özil, Başarır'ın paylaşımlarına yanıt olarak "Evet, Almanya Milli Takımı’nda forma giydim. Ancak vatanıma ve milletime olan bağlılığım, hiçbir zaman tartışma konusu olmamıştır ve asla olmayacaktır. Beni, şahsi çıkarlarını milletin menfaatinin önüne koyanlarla karıştırmayın. Bizlere düşen, bu millete layık olmak, onun hakkını ve emeğini korumaktır. Unutulmamalıdır ki, makamlar ve mevkiler, kişisel menfaat değil, milletin hizmet aracı olmalıdır" şeklinde konuştu.

Mesut o dönem yaşadıklarını kendi kitabında şu şekilde anlatmıştı: "2006 yılı baharında aileme sonunda kararımı açıkladım. Aynı yıl babamla Münster’deki Türkiye başkonsolosluğuna gidip Türk pasaportumu geri verdik. Daha sonra Alman pasaportu alabilmek için atılması gereken zorunlu bir adım bu. O zamana kadar Türk pasaportu benim için sıradan bir dokümandı sadece. Üstünde ismimin yazdığı ve bir fotoğrafımın olduğu, kaplanmış bir kâğıt sadece. Annem ile amcamın bu duruma üzülmüş olmalarından dolayı çok üzgündüm. Ama pasaportu geri vermek benim için duygusal bir mesele değildi. Hayattaki en büyük hayalim olan üst düzey bir futbolcu olmak için bunu yapmam gerektiğini düşündüm."

 'Bizim çocuklar başardı'dan 'adam kazandı'ya

12 Eylül gecesi, 04.00 civarlarında, CIA Türkiye Masası Şefi, Paul Henze, Amerikan Başkanı Jimmy Carter’a askeri darbeyi “our boys have done it” (bizim çocuklar başardı) diye bildirdi diye bilinir. Aslında bu bir tür galat-ı meşhurdur. Kaynak, Birand’ın Henze ile yapmış olduğu bir röportajdır, Henze böyle bir şey demediğini iddia edince Birand[1] röportajın tamamını yayınlar. Henze tam olarak bizim oğlanlar dememekle birlikte, “the boys have done it” demektedir. Ama galat-ı meşhur fasih-i mechurdan evladır, -Türkçe konuşursak Allah iftiranın da yakışanından korusun- ve böylelikle Türkiye’nin uzun bizim oğlanlar gecesi başlamış olur.

Amerikalı yetkililerin kendi aralarında hane halkından bahseder gibi konuştuğu (bizim) oğlanların başında dönemin kuvvet komutanlarından oluşan bir başka beşli çete vardır, sonunda ise paramiliter katiller, tarikatçılar, bankerler vb…

1983’te Özal iktidara geldiğinde, bu paramiliterler ve tarikatçiler o dönemki MİT’in himaye ettiği mafya konsorsiyumu ve Suudi Arabistan merkezli bir sermayenin sponsorluğunda memleketi yeniden dizayn etmeye başlarlar. Suud menşeili bu sermayenin yükselmeye başlaması ve mafya konsorsiyumunun dizaynı ile birlikte, memleket Özal kardeşler (Korkut ve Yusuf), Mesut Yılmaz, Alaattin Çakıcı, “Emekçilerin takımı Beşiktaş'ın efsane başkanı Süleyman Seba”[2], Ekmek İçin Ekmeleddin[3], küçük Emrah’ın kadın versiyonları ile birlikte pek çok varyantı, Metin Milli ile başlayan kitchlik ile tanıştırılır.
 
Osman Özarslan    Gazete Duvar

2023

 

Nisan 04, 2025

Ülkü Tamer

1951’deki mahkemelerde 200 kişi sinemadan uzaklaştırıldı.O yıllarda Joseph Losey filmlerini değişik isimlerle çevirmeye başlamıştı. Birçok senarist ‘kara liste’deydi. Dashiell Hammett artık zorunlu dedektif romanları yazmaya başlamıştı.

Tam bu noktada Arthur Miller, "Cadı Kazanı"nı yazmaya karar vermişti. Hollywood film üretimini yavaşlama yöntemine başvurdu: 1951’de 361 film çevrilikten bu rakam, 1955’te 241 filme kadar düştü. Hollywood tam anlamıyla bir, ‘daralma’ yaşıyordu. Her yıl en az bir film yapan yönetm

Yıllar sonra Lillian Hellman bu dönemi anlattığı kitabın adını "Şarlatanlar Dönemi" koyacaktı. 

                                 

Önce İfade özgürlüğü,

İfade özgürlüğü, barışçıl protesto ve yaşam hakkını savunuyoruz:
Doğa Derneği
Ekosfer - @ekosferorg
Greenpeace Türkiye- @greenpeaceturkiye
İklim için 350 Derneği - @350turkiye
Sandrası Koruma Platformu- @sandrasikorumaplatformu
Türetim Ekonomisi Derneği- @turetimekonomisidernegi
Yaban Hayatı ve Doğa Koruma Vakfı- @yabanvakfi
Yeşil Düşünce Derneği- @yesildusun 

Nisan 03, 2025

Güncellleşen:

 

 Hollywood kara listeleri ve komünist avı

İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle ABD ile Sovyetler Birliği arasındaki “Soğuk Savaş”, Amerikan iç ve dış siyasetinin belirleyeni oldu. Amerika’daki egemenler öncelikle kendi saflarını sıklaştırmaya yöneldiler. Bu çerçevede birçok alanda casusluk hikâyesi yazdılar; bir yandan topluma “komünizm korkusu” tohumları ekerken diğer taraftan muhalifleri temizlediler. ABD sinema endüstrisinde, Hollywood’da başlatılan komünist avı uzun süre gündemi işgal etti.

Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi (House Committee on Un-American Activities) isimli komite, 1947 yılında Amerikan film endüstrisinde kapsamlı bir soruşturma başlatır[2].

29 Temmuz 1946 tarihli The Hollywood Reporter dergisinde, aynı zamanda derginin de sahibi olan William R. Wilkerson “Joe Stalin için bir oy” başlıklı bir yazı yayımlar. Bu yazıda Hollwood’daki komünist sempatizanlar olarak Dalton Trumbo, Maurice Rapf, Lester Cole, Howard Koch, Harold Buchman, John Wexley, Ring Lardner Jr., Harold Salemson, Henry Meyers, Theodore Strauss ve John Howard Lawson isimlerini listeler. Wilkerson listeyi büyütmeye devam eder, ağustos ve eylül aylarında sinema dünyasının birçok ismini de bu listeye ekler.

1947 yılı Ekim ayında, derginin yayımladığı isimleri temel alan Amerikan Karşıtı Faaliyetleri İzleme Komitesi, onlarca kişiye ifade vermeleri veya şahitlik için çağrı çıkartır. Suçlama gerekçesi ise bu kişilerin filmlerinin içine “komünist propaganda parçaları enjekte etmeleri” idi.

Duruşmaların açılışı, şahit olarak çağrılan Walt Disney ve Amerikan Oyuncular Sendikası Başkanı Ronald Reagan ile yapılır.
   Birçok kişiye yöneltilen “filmlerin içine komünist propagandayı enjekte etme” suçlamasına karşılık, ironik olarak “Amerikan egemen ideolojisinin filmlere enjekte edilmeye başlanması” da aynı döneme rastlar. Artık sinema endüstrisine FBI’ın bir takım mekanizmalarla müdahale etmesi söz konusudur. Bu dönemde FBI Başkanı Edgar Hoover, soruşturmaları ve kara listeleri yakından takip eder.[7]

ABD’yi yönetenler de sinemanın toplum üzerindeki etkisi ve “rıza oluşturma gücü”nün farkındadır artık. 10 yıl süren cadı avı ile Hollywood’u önce sarstılar, sonra sol düşüncenin en simge isimlerini temizlediler, kalanları da ehlileştirdiler. Bu dönemden sonra Hollywood, Amerikan toplumunun ve dünyanın “Soğuk Savaş”ın ve sonraki politikalarının gereklerine göre hazırlanmasında çok önemli roller üstlendi.
Arthur Miller ve “Cadı Kazanı” filmi
                         

ArtDog

Kültür İnsanları Cezaevinde

İBB’ye yönelik soruşturmalar kapsamında tutuklanan isimler arasında İstanbul’da kültürel alanlarda yaptıklarıyla öne çıkan ve kamuoyunun takdirini kazanmış İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat ve Kültür A.Ş Genel Müdürü Murat Abbas da yer alıyor.

Nisan 01, 2025

"Yardım ve yataklık"

Mısır

 Meydan dağılmayınca askerler gelip çadırları yakmaya, insanları dövmeye itip kakmaya başlıyor. Aralarında sivil giyimli eli sopalı insanlar var. Evet “eli sopalılar”.

Bir belgeselden notlar

Mehmet Tez  2014  Milliyet

 

Mart 26, 2025

Kuşatma

Gazeteci ve yazarlardan çağrı: Kuşatmayı kaldırın

Türkiye Gazeteciler Cemiyeti (TGC), Türkiye Gazeteciler Sendikası (TGS), Türkiye Yayıncılar Birliği (TÜRKYAYBİR), Türkiye Yazarlar Sendikası (TYS) ve PEN Yazarlar Derneği bugün TGC Burhan Felek Konferans Salonu’nda ortak bir basın toplantısı yaptı.


CHP’nin cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu ile birlikte 106 kişinin gözaltına alınma kararının ardından Saraçhane’deki toplantıları ve eylemleri izleyen gazeteciler tutuklandı. NOWTV muhabiri Ali Onur Tosun, Birgün yazarı Barış İnce,foto muhabiri Bülent Kılıç, FransızHaberAjansı (AFP) muhabiri Yasin Akgül,gazeteci Zeynep Kuray, sendika.org internet sitesi muhabiri Zişan Gür, gazeteci Hayri Tunç, İBB foto muhabiri Kurtuluş Arı, Bakırköy Belediyesi foto muhabiri Gökhan Kam, İzmir’de ise foto muhabiri Murat Kocabaş ve Yağız Barut gözaltına alındı.

Basın toplantısı sürerken, Akgül, Tosun, Kılıç, Kuray, Arı ve Kam’ın adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığı haberi geldi.

Fakat gün içinde savcının kararını değiştirmesiyle tutuklama talebiyle mahkemeye sevk edildiler.

Saraçhane’deki eylemleri izleyen Birgün muhabirleri Ebru Çelik, Deniz Güngör ve Anadolu Ajansı muhabiri Hakan Akgün güvenlik güçleri tarafından darp edildi. TGC üyesi, serbest muhabir Jan Devletoğlu ise Saraçhane’de fotoğraf çekerken güvenlik güçleri tarafından engellendi, fotoğraf makinesindeki çektiği fotoğraflar zorla silindi.

 

Basın, yayın ve yazar meslek örgütlerinden iktidara çağrı: Gözaltındaki gazetecileri serbest bırakın  T24 

 

Mart 24, 2025

Boykot mu dediniz...

   

Vatanını seven defansa gelsin 

Miyase İlknur  Cumhuriyet,  2022

Televizyonlardan izlediğimiz göz yaşartıcı görüntülere “vah vah!” deyip, sosyal medyadan “Diren Akbelen!” demekle bu işler olmuyor. Muhalefet milletvekillerinin basın toplantıları ya da soru önergeleriyle de Akbelen Ormanı kurtulmuyor. 
 Dev bütçeli madencilik lobileri, dev bütçeleri ile milletvekilleri, yerel ve ulusal basını, sözüm ona “Çevre” gönüllüsü kimi dernek ve platformları, yerel yönetici, muhtar, belediye meclis üyelerini çok rahat kendi safına çekebiliyor. Buna karşın madenlerin, HES’lerin ya da turizm tesislerinin yok edeceği belde halklarının ne lobisi ne parası olmadığından sesini duyan olmuyor. Hatta çoğu kez başlarına gelecek felaketten ancak o alana iş makineleri geldiğinde haberleri oluyor ki o zamandan iş işten geçmiş oluyor.

Doğayı katleden şirketler kapitalizmin güler yüzlü, hayır hasenat işlerine adanmışlık maskelerini de çok iyi kullanırlar. Her birinin hayır işlerine ve sosyal sorunlara çözüm sunan vakıflar kurmaları boşuna değildir.
Bu vakıflar ve sosyal projelerini basında tanıtmakta da hiç sıkıntı çekmezler. Kız çocuklarını okutmaktan, ev kadınlarını meslek sahibi yapmaktan tutun da doğayı koruma vakıflarına bile kurucu olmalarına kadar gider iş.

  Akbelen Ormanlarını kurtarmak ve direnen belde halkına destek vermek için ille de bölgeye gidip barikat kurmak gerekmez. Limak Holding’in otellerinde konaklamamak, konaklayacak olanları protesto etmek, bu otellerde oda satan tur operatörlerine karşı kampanya yapmak, yurtdışındaki operatörlere mesaj çekmek ve sosyal medyadan yabancı dillerde mesaj atıp uluslararası kampanya yürütmek de sonuç almada etkili olabilir.
 
2022

                        

Mart 20, 2025

Bertolt Brecht Yılı: 2025

 

"Kurtuluş yok tek başına; ya hep beraber ya hiçbirimiz" sloganı, Alman şair ve oyun yazarı Bertolt Brecht'in "Ya Hep Beraber Ya Da Hiçbirimiz" adlı şiirinden alınmıştır. Bu şiir, Brecht'in "Halkın Ekmeği" adlı eserinde yer almakta olup, işçi eylemlerinde sıkça kullanılan bir ifade haline gelmiştir.  

 

Mart 19, 2025

Eylül 2020

  

12 Eylül: AKP’nin ideolojik doğum günü
Mehmet Ali Güller  Cumhuriyet- 2020
12 Eylül’ü Kenan Evren’den ve onun askeri yönetiminden ibaret saymak büyük yanlıştır. 12 Eylül, Nisan 1979’da başladı ve hâlâ sürmektedir. Bu çerçeve içinde, 12 Eylül bir milat olarak AKP’nin de ideolojik doğum günüdür.
Bir kere 12 Eylül askerden ibaret bir rejim değildir; iktisadi ve siyasi boyutu da vardır. 12 Eylül rejiminin askeri temsilcisi Kenan Evren, siyasi temsilcisi Turgut Özal ve iktisadi temsilcisi Feyyaz Berker’in şahsında TÜSİAD’dır. / F: İbrahim Akyürek, 1979
 
12 Eylül, 24 Ocak’ın sopasıdır
          

 

Mart 17, 2025

Taksim

Kalıplara sığmayan bedenin hikâyesi 
Sanatçı Veziroğlu, Fotoğrafevi’ndeki ‘Kendimi mi Yiyorum?’ adlı sergisiyle zayıf olmanın kutsandığı bir çağın eleştirisini yapıyor. Yeme bozukluğu yaşayan sanatçı, “Fotoğrafla bedenimin olanaklarını keşfettim” diyor.

                     

  

2024

 Kapitalizmin Ruhsal Bedeli Nedir? Todd McGowan

Mart 13, 2025

Irak pastasından Suriye pastasına...

Erbil Pastası 
 
İbrahim Akyürek. 2012

    Irak’ın kuzeyinde iş yapan Türk şirketleriyle ilgili haberlere yıllar önce Milliyet Gazetesi’nde rastlamış, şaşırmıştım. O yıllar sayıları 200'ü aşıyordu, şimdi çoğu inşaat alanında 1200 şirket var. Sonra İbrahim Tatlıses’in piyango işlerini alması, inşaat işlerine girmesi haberleri yer aldı. Sonra Kuzey Irak’a giren bankalar, inşaatçılar, oteller, mobilyacılar, enerji şirketleri haberleri. Bu  arada Ahmet Özal çoktan Irak'a girmiş "Özal City" kurmuş, batmış haberimiz olmamış.
     Bizim sol, sosyalist, muhalif basın sermaye hareketliliği ile şiddet arasında pek bağlantı kurmaz. Herkes amatör strateji uzmanıdır. Harita üzerinde toprak, petrol, halk, güç  paylaştırır. Peşine hak, hukuk, halklar, barış, özerklik, emperyal güçler, kendi geleceğini tayin hakkı genellemelerini ekledin mi, tamam. 
     Gerçekten tamam mı? Neyse ki, yakınlarda bir çıt çıktı. Haber.sol.org'da Barzani İmparatorluğu ve enerji şirketleri konusunda araştırma yazısı yer aldı.

.               
İnternet aramasında “Erbil” ve “Türk şirketleri” yazın karşıınıza çıkan şehvet dolu haberleri görmek bedava size. Ortalıkta, benzetmek gibi olmasın ekonomi-politik sömürü pornosu dolaşıyor. Arzular ve çeşit çeşit yatırımlar ortalığa saçılmış. El değmemiş doğası, el atılmayı bekleyen son büyük petrol yatakları, sömürülmeyi bekleyen her milletten el/düşün emeği ile kapitalist terörün yeni arzu nesnesi karşınızda; burası Erbil coğrafyası...

     
    Türkiye’nin Erbil Başkonsolosluğu sayfasına giriş yapın. Karşınıza çılgın bir devlet memuru çıkacak. Bir başka haberde aynı memur, “adeta ihale takipçisi gibi çalışıyoruz” sözleriyle tavanlara sıçrayacak. Öteki yatırım haberlerine bakıyorsunuz... Antepten 30 kişilik işadamı “tarihi, kültürel bağlar” eşliğinde Erbil’e çıkarma yapıyor. Türkiye’nin batısından güzel İzmir, vatansever İzmir boş durur mu, Egeli ve İzmirli yaşlı-genç işadamlarından 25 adamlık iş kuvveti ile Erbil pastasını yakından incelemek üzere Irak’a “giriyor”. Irak’ın “coğrafi ve lojistik avantajları” gözlerini fıldır fıldır döndürüyor. Yutulacak pastanın mezhebi, ırkı, milliyeti, vatanı olmaz deyip incelemelerini şu sözlerle tamamlıyorlar: “Küresel kriz nedeniyle zor günler yaşayan Türk işletmeleri için can simidi oldu".
     Pentagon’un, silah şirketlerinin, Bush ekibinin işgal edip "özgürleştirdiği" Irak burası. İnşa halindeki milli duygularla gaz verilen, BDP'nin uzaktan hayranlıkla izlediği gıcır gıcır ulus-devletin valileri Erbil pastasını gelin paylaşalım diye neredeyse yalvarıyor küresel çetelere. 

     
   Küresel şirketler, çok sayıdaki MHP'li, karadenizden inşaatçılar "kazan-kazan" oyunu oynarken o tarafta; kışladaki, dağdaki gençler "kaybet-kaybet" oyunu ile mezarı boyluyor bizim bu tarafta.
     Arama sırasında BBC’nin "Öteki Irak" başlıklı 8 bölümlük dizisine rastladım. Irak’a giren her milletten işadamı için “ekmek” aslanın ağzında gerçekten. Şu izlenime bakın:  “Bütün önemli binalar gibi, çevresi iki insan boyunda kalın taş bloklarla örülü ve üç titiz aramdan geçerek girilebilen Erbil Sheraton otelinin lobisi, adeta bir ticari ve diplomatik arı kovanı”.
     Yoksulluktan gelme, çok çekmiş Leyla Zana yakın gelecekte bir diplomat ya da işkadını olarak arı kovanının içine düşer mi?  Erbil tarafına baktıkça “vatan, millet, Diyarbakır” heyecanıyla çenesi düşen Osman Baydemir gelecekte kuracağı şirketler grubunun bayraklarıyla Erbil pastasına dalar mı?
     Okuyoruz ki, Erbil pastası %3'lük vergi cennetiymiş. Tek eksiği maaşa bağlanmış nüfus, sanayi ve tarım sektörünün gelişememesiymiş. Yarı liberalizme geçiş süreci yaşanıyormuş. Şerafettin Elçi’nin oğlu Renas Elçi bir yandan partisini kurmuş, bir yandan beş yıllık şirketiyle altyapı işlerine dalmış. Elçi; Türkiye’den gelen işadamlarına çok sıcak davranıldığını sözlerine eklemiş.
     Bütün bunlar olurken, kapitalizm inşa edilirken, pasta yağmalanırken gerekli olacak zam, zulüm, işkence, yolsuzluk, yozlaşmaya karşı birikecek tepki isyanlarını dönüştürmek için bazı islamcı partilerin kenarda yalancı baharı beklediğini anımsatayım.

     
   Bu yazıyı bitirmek üzereyken Ortadoğu’yu içinden bilen gazeteci Mete Çubukçu’nun “Kürtlerle -sıfır- sorun mu?” başlıklı Radikal’de okuduğum yazısının bitişine bakın: “Türkiye’nin son dönemde, her şeye rağmen en olumlu, tutarlı politikası Irak Kürdistan’ına yönelik. Erbil; Şam, Bağdat, Tahran ile karşılaştırıldığında Türkiye’nin komşularına göre en az sorun yaşadığı bölge. Bu ileriye Suriye Kürtlerine yönelik de bir ipucu olabilir mi?“
     Çubukçu'nun yazısının üst tarafı “o onu yapmış, bu bunu demiş, o da belki şöyle yaparmış" strateji gevezeliğiyle dolu. Çubukçu; memleketi Türkiye sanki o kadar huzurlu ki, komşularıyla sorunlarına gelecek biçiyor. Çok gezen, savaş gören gazetecimiz Irak huzurunun geçici olduğunu, serbest piyasa ile süslenen ulus-devlet pastasının büyüklüğünün şimdilik geçici huzur verdiğini anlamakta zorluk çekiyor, tarihe ezen-ezilen çarpışmasından bakmadığı için huzursuz 
olmuyor. 
Ağustos 2012
    
“Kürdistan Dünya Kapitalizmine Entegre Edileceği Döneme Giriyor” 

Mart 07, 2025

2025

    “Türkiye’deki yoksulluk artık vatandaşın ruhuna işlemiş vaziyette.
Bir de o ruhu emen yasadışı sanal bahis örgütleri gibi yapılar oldu mu garibanı koruyan kimse kalmıyor.

 

Üsküdar

CHP'li Tanrıkulu'ndan Bakan Bolat'a 'Vedat Milor' sorusu
 
Yemek eleştirmeni ve akademisyen Vedat Milor hakkında İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı Üsküdar Kent Lokantası’na yaptığı ziyareti paylaşmasının ardından Ticaret Bakanlığı tarafından 'örtülü reklam' iddiasıyla soruşturma başlatılmıştı. Tanrıkulu soru önergesinde, ''Vedat Milor, bu ziyaretin tamamen kendi inisiyatifiyle gerçekleştiğini ve hiçbir kurumdan ödeme almadığını açıklamış olmasına rağmen, soruşturmanın devam etmesi basın, sosyal medya içerik üreticileri ve eleştirmenlerin ifade özgürlüğü açısından çeşitli tartışmalara yol açmaktadır'' ifadelerini kullandı.

Mart 06, 2025

Yasa dışı bahis


Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen yöneticileri hakkında iddianame: 5 yıl 3 aya kadar hapis cezası isteniyor 
İddianamede, RTÜK'ten gelen yanıta göre, 19 Kasım 2024'te oynanan Karadağ-Türkiye futbol karşılaşmasının TV8 ve Exxen tarafından yayınlandığı sırada, ruhsatsız ve yasa dışı bahis sitelerinin reklamlarının, sanal reklam teknikleriyle stadyum reklam panolarına ve her iki kalenin yanına yerleştirildiği, bununla ilgili idari yaptırım uygulandığı anlatıldı.

       

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...